DOLAR 32,3008 0.12%
EURO 34,8171 0.28%
ALTIN 2.397,920,21
BITCOIN %
İstanbul
18°

PARÇALI BULUTLU

KALAN SÜRE

Anadolu mutfağı denince Seraf – Mahmutbey

Anadolu mutfağı denince Seraf – Mahmutbey

ABONE OL
2 Nisan 2024 21:56
Anadolu mutfağı denince Seraf – Mahmutbey
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Mahmutbey’de eskiden İçdaş Demir Çelik Fabrikası’nın bir zamanlar dumanlarını ve tozlarını göğe saldığı yere oldukça yakın bir bölgede muhtemelen de İçdaş’da üretilmiş (ama Biga’da) nervürlü demiri ile inşa edilmiş yeni, kocaman bir yapının, rezidans mı ticaret merkezi mi tam anlaşılmıyor dışardan bakınca, belki ikisi de birden, uygarca düzenlenmiş araç parkına arabanızı bırakıp, içinden çekici, huzur veren bir sarı ışığın yayıldığı bir dükkana giriverdik, Seraf diye. Dört beş yıl falan önceydi, pandemiden önce… Yeni moda şarküterilerin, organik gıda taklitçilerinin tarzını hissedince fena bozulduğumu, yine mi yanlış yer seçtim diye hayıflandığımı hatırlıyorum. Öyle olmaz mı, binbir umutla çıktığınız yolda daha kapıdan içeri ilk adımda hayal kırıklığıyla yüzleşirseniz, ben etmem ama küfür bile edersiniz. Kendinize kızarsınız aslında, hay bin kunduz! Bugün de öğle yemeği gitti güme. Ama buraya kadar da gelmişsiniz, girmeyecek misin? Gidecek bir yerin olsa gidersin de… Girmeyecek misin, bir parça umut da mı bırakmadı raflardaki sıra sıra turşular, özenle dizilmiş zeytinler, peynirler şarküteri bölümündeki? Bir sanatçının elinden çıkmış kadar estetik, özenli ve güzeller; ne kadar da albenililer değil mi?

İşte o albeni ile göze sokulmadan işlenen “organik” ve “sağlıklı” vurgusunun size dokunan şehveti işte bende, ‘bana neyi satmayı çalışıyorlar’ duygusunu uyandıran. Böyle mekanların, bu muhteşem dekorasyonun, yaratılan güzelim ve “cıvıl” atmosferin altını da içini de hep boş bulduğum, bir karşılığının olmadığını defalarca deneyimlediğim için bu kadar sarsılmıştım.
Üniversiteyi bitirip de asistan maaşıyla iş arkadaşlarımla seksenlerin sonuna doğru, dışarıya yemeğe gitmeye başladığımda, o güne kadar kapısının önünden geçmekle beraber içeriye girmeye cesaret edemediğim, işte vitrininde gerçekten turşuların, kompostoların endamına şaşırdığım Hacı Abdullah’a götürmüştü Menekşe Hanım bizi, Serdar Küçükkaragöz ve Binnaz ile. Ben yemeklerden çok ortama bayılmış, ortamın yemekler ve insanlarla uyumuna hayran kalmıştım. Yemekler mi? Annemin yemekleriydi işte; güveçte türlüleri anneminkinden iyiydi; bir de annem islim kebabını köfteden yapardı böyle incikten değil. İncik güzeldi, çok güzeldi, ama anneme asla söylemedim. Sonra doksanlarda Hacı Abdullah’tan Ağa Lokantası’na oradan da Lades’e -menemencisine değil henüz- 2000’lere doğru çekilirken hep o turşu ve komposto kavonozları bana eşlik etti. Hep uyum içinde olduk: kavanozların estetiği ile müşteriler, yemekler ve garsonlarla birlikte o zamanlar yüzlerini de isimlerini de bilmediğimiz ahçıbaşılar, şefler… Aradan geçen onca yılda ise bu bütünlük koptu gitti işte. Şimdi nerede o kavanozları görsem önce sahteliklerini hissediyorum. Müşteri, yemek ve mekan arasındaki bağların koptuğunu.
Seraf’ın girişindeki dükkanda yaşadığım düş kırıklığının ardında yatan da buydu işte… Benim kavanozlarımın yanına bir de sağlık ve organik ürünler shop’u sokuşturmuşlardı. Bu kesinlikle yemeklerin berbatlığını kapatmak için göz boyama operasyonu olmalıydı!
Değil mi?
Değilmiş. Yanılmışım… Bir defa Shop değil Dükkan’mış.

Seraf, kavanozları hak ediyor, dibine-kadar! Organik, hatta sağlıklı ürünler dükkanı Seraf’a yakışıyor, başka her yerden daha çok. İçeri girerken sizi ısıtan sarı ışığa bırakın kendinizi, sahte değil, sizi kandırmak için parlamıyor…

Yukarı salona çıkın. Keten örtülerin ve masaları süsleyen minyatür saksılardaki çiçeklerin sizi götürdüğü yere doğru yürüyün. Beni, ilk lahmacunumu yediğim Hacı Bozan’a götürdü, yetmişlerin ortası olmalı, galiba Laleli idi. Aynı nezih ortamı yakalamak neredeyse elli yıl sonra bile mümkünmüş meğer, neden çok kimse yakalayamıyor aşırıya kaçmadan, gözünüze sokmaya çalışmadan düzeyli olmayı acaba? İşletmeci de, şef de nezih insanlar denmek ki diyorum, hiç tanımıyorum ve duymamışım o zamana kadar isimlerini… Şimdi tanışmasam da öğrendim kim bu şef Sinem Özler! İşini tutkuya ve zevke yaparken, öğrenen ve üreten bir insan, belli oluyor her yaptığından…
Kebap ve geleneksel Anadolu mutfağını temsil eden en önemli lokantalardan biri bence artık Seraf. Anadolu ama ekseni daha güneye doğru bakan bir Anadolu diyelim: Kürt ve Arap, Halep ve Lübnan ile Antakya ve Antep’in tüm değerlerinden harmanlanıyor. Buradaki derinliğini sanki bir tur sonra Selanik ve Ege ekseni ile çok genişletebilecek olanaklar sunuyor bize -sanki- Sinem Özler. Degustasyon menüsü ile alakartı seçenekleri ile hiç üzmüyor, mutlu ediyor.
Mutsuz olduğun tek an, örtüye döktüğüm an. Seraf’da masaya dökmeden yemek lazım, özenli, dikkatli, nazik ve en önemlisi saygılı yapıyor sizi kendiliğinden Seraf. Anladınız değil mi, öyle gerçek müşterisini dönüştürebilen bir mekan.

Ben özellikle artık İstanbul’da olduğu kadar Antep ve Urfa’da da zor bulunan lahmacununu seviyorum, humusunu her defasında acaba aynı düzeyde mi diye tadına bakıyorum. Kalabalıksak kaburga dolmasını, değilsem Mardin Kebabı ya da kuzu incikli keşkeği daha çok seviyorum.
Herşey iyi de servis aksar, garson sizin ne yiyeceğinize karışır, en azından değil mi? Cahil müşteri nereden bilecek ne yemek isteyeceğini! Biz dikte edelim, dünden kalanları biran önce tüketelim! Yok, bu tür üstten bakış Seraf’ta. Kendinizi huzurlu hissedip yemeğe verebilirsiniz.

Michelin 2023 tavsiye listesinde olduğunu da ekleyeyim son olarak.
Keyfini çıkarın!

SERAF Mahmutbey
Mahmutbey Mahallesi, Peyami Safa caddesi, No:38/D, 34218 Bağcılar / İstanbul
+90 533 925 73 75

Değerlendirme

Lezzet 10/10 (10 en iyi)
Fiyat: 7/10 (1 en ucuz)
Servis 10/10 (10 en kaliteli)
Ortam 10/10 (10 en huzurlu)

Aziz Hatman / [email protected]

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.