DOLAR 32,3372 0.17%
EURO 35,1739 -0.06%
ALTIN 2.242,95-0,01
BITCOIN %
İstanbul
11°

PARÇALI AZ BULUTLU

KALAN SÜRE

Sürdürülebilirlik!

Sürdürülebilirlik!

ABONE OL
25 Ekim 2022 14:56
Sürdürülebilirlik!
24

BEĞENDİM

ABONE OL

Konu ne olursa olsun peşinde olmamız ve yaptığımızın doğruluğunu teyit etmemiz gereken kavramlardan biri sürdürülebilirlik…

İster bir ülkenin güçlü ekonomik yapısı, ister bir firmanın performansa dayalı yönetimi, ister küçük bir ailenin dengeli bütçesi… 

Üretimde istikrar ve süreklilik, tüketimi karşılayacak gelire sahip olmak ve ödeyebileceğin kadar borçlanmak…

Sürdürülebilirlik, ekonomik (kalkınma), sosyal (yaşam kalitesi) ve çevresel (doğal kaynaklar) açıdan ihtiyaçlarımızı gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tüketmeden karşılamak demek…

Tanım böyleyken birkaç rakam ve oranla ekonomik sürdürülebilirliğin neresindeyiz bakmakta fayda var.

2021 yılı itibariyle ülkemizin dış borcu 453,5 milyar dolar; milli gelire oranı yüzde 57…

2020 yılsonu itibariyle Türkiye’nin dış borç stokunun milli gelire oranı tarihi yüksek seviye olan yüzde 62,8’e çıktı.

2001 yılında bu oran yüzde 35’ler civarında iken, 2005 yılında ise yüzde 15’lerin altına kadar gerilemişti.

2017 itibariyle yüzde 8,4 olan toplam bütçe içindeki faiz yükümüz 2021 yılı itibariyle  yüzde 11,3’e yükseldi…

2003/2021 yılları arasında yıllık faiz bedeli ortalama 27,1 milyar dolar…

Ayda 1,76 milyar dolar, günde 57,9 milyon dolar, saatte 2,4 milyon dolar, dakikada 40,2 bin dolar, saniyede 670 dolar…

TÜİK oranları baz alındığında 12 aylık yüzde 69,97 enflasyonumuz ile enflasyon oranlarının en yüksek olduğu dünya ülkeleri sıralamasında ilk 6’ya girdik….  İlk sıraları Venezuela, Sudan, Lübnan, Suriye ve Zimbabve alıyor…

Merkez Bankası’nın 2022 yılı enflasyon hedefi yüzde 5 iken Ekim 2021’de yüzde 11,8 , sadece 3 ay sonra Ocak 2022’de yüzde 23,2 olarak, Nisan 2022’de ise yüzde 42,8 olarak güncellendi. 

Gelişmiş ekonomilerde yıllık enflasyon oranı bizim aylık oranımız seviyesinde…

1 kg ihracatımızdan elde ettiğimiz katma değer 1,28 dolar… 

Japonya kg başına 4 dolar, Almanya 3.7 dolar, Güney Kore 2.54 dolar, ABD 2.53 dolar, Polonya 1,85 dolar, Çin ise 1,59 dolar katma değer üretiyor.

Tarihimizde ilk defa anapara borcumuzdan daha fazla faiz ödemesi yapacağız… Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri (kredi risk primi) 690 baz puan ile dünyada ilk sıralarda ve zirveye yakın bir yerde. (2008 yılındaki küresel finansal kriz döneminden bu yana en yüksek seviye)

Bugün itibariyle 84,6 milyon nüfus, 30 milyon çalışan, 12 milyon emeklimiz var…

Çalışanların hemen hemen yarısı asgari ücret, her üç çalışandan ikisi asgari ücret düzeyinde maaş alıyor…

Hayat çok pahalı ve satınalma gücünün yüksek oranda ivme kaybettiği çok açık…

Istanbul’da bir asgari ücretlinin ev kirası, elektrik, doğal gaz ve ulaşım’dan oluşan temel harcamalarının asgari ücrete oranı bu durumu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

– 2019’da oran %60,6,
– 2020’de %62,6  
– 2021’de %60,2 
– 2022’de%83,1

Bu oranlara temel gıda ihtiyaçları ve su bedelinin dahil olmadığını belirtmek satınalma gücününün hangi seviyede olduğunun bir göstergesi aynı zamanda… Sonuç olarak toplumun yüzde 80’inin satın alma gücü dramatik bir şekilde aşınmış hatta dip seviyeye inmiş durumda. 

Toplam vergilerin yüzde 27’si dolaysız (gelir veya servet üstünden alınan), yüzde 73’’ü dolaylı (tüketim ve harcamalar üstünden alınan KDV, ÖTV, harçlar, damga vergisi) vergilerden oluşuyor. Vergide yüklendiğimiz kesim de en zor durumda olan kısıtlı gelire sahip tüketici…

En zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir farkı 8 kat ve yıllar içinde bu fark büyümeye devam ediyor. Diğer yandan fiyatlar genel düzeyindeki artışlar, ekonomideki belirsizlikleri arttırarak yatırım ve büyümeyi olumsuz etkilediği gibi sabit gelirlilerin aleyhine gelir dağılımının kötüleşmesine neden olmaktadır.

Bu yapı ile bırakın toplumsal refah sağlamayı ilerlemek yerine gerilemeye devam ederiz…

Sadece bu kadar olsa iyi; 

– Ekonomik olarak bunu daha fazla sürdüremez, üretim ekonomisine dönmeden yüzde 1 olan küresel pazar payımızı artıramayız,
– Tarım ve hayvancılığı ihmal etmeye devam ederek toplumu doyuramayız. İthal ürünlere harcadığımız kısıtlı kaynaklarımızı, tarımsal alanların küçülmemesi, çiftçi sayısının azalmaması için teşvik olarak değerlendirmeden olumlu bir gelişme sağlayamayız,
– Arge yatırımlarına daha fazla kaynak ayırmadan ve teknolojik ekosistemi teşvik etmeden orta gelir tuzağını aşamaz, ihracatın içindeki yüksek teknoloji ürünlerin payını artırmadan katma değer yaratamayız,
– Cari açığın en büyük kalemi olan enerji harcamalarımızı azaltmak için güneş ve rüzgar enerjisine yeterince yatırım yapmadan düzlüğe çıkamayız,
– Liyakatı getirmeden, iş yaratmadan iyi eğitimli genç jenerasyonu ülkede tutamayız,
– Kur garantili mevduat ve swap gibi şapkadan yara bantları çıkararak sorunlara çözüm bulamayız,
– 400,000 dolar vereni vatandaşlığa alarak demografik yapımızı ve birliğimizi koruyamayız,
– Teşhisi doğru koymadan ekonomiyi ayağa kaldıracak tedaviyi uygulayamayız…

Sürdürülebilir olmayan pansuman çözümler daha büyük sorunlar ve daha yüksek maliyet yaratmaktan başka bir işe yaramaz.

Önemli olan göze hoş gelecek rakam ve oranları belirleyip yazmak değil, hedeflenen ile ulaşılan noktanın birbirine yakın olması…

Sahip olduğunuz kaynakları israf edip, ekonominin gereklerini yerine getirmeyi tercih etmediğiniz zaman fırsat maliyetiniz kaçındığınız riskten de büyük olur. 

Ekonomik olarak sürdürülebilirlikten bahsediyorsanız aslında kaynaklarınızı tüketmediğiniz, ekosistemi tahrip etmediğiniz, gelir ve refah dağılımında büyük eşitsizlikler yaratmadığınızı ortaya koyuyor olmalısınız.

Koyamıyorsanız sürdürülebilirlik adına bir katkınız olduğu iddiası söylemde kalır. 

Geleceğe kalan ise sadece tükettikleriniz olur…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.