DOLAR 32,4884 -0.07%
EURO 34,8432 -0.03%
ALTIN 2.419,37-0,10
BITCOIN %
İstanbul
13°

HAFİF YAĞMUR

KALAN SÜRE

Güngör Gençay

Güngör Gençay

ABONE OL
25 Ekim 2022 15:01
Güngör Gençay
0

BEĞENDİM

ABONE OL

On yıl geçmiş, Güngör Gençay’ı 22 Nisan 2012 yılında kaybetmenin üzerinden. 

Yıl 1992, yani 1993 Madımak yangınının bir yıl öncesi. Sivas Milli Eğitim Müdürlüğünde iki yıldan beri müfettiş olarak çalışıyorum. Zaman zaman şehir merkezinde gittiğim Halikarnas Cafe diye bir mekan var. Öğretmen, öğrenci, aydın ve demokrat insanların müdavimi olduğu küçük, şirin bir yer. Çoğumuz için aynı zamanda bir tür sosyalleşme mekanı. Orada şehir merkezinde ve Yıldızeli Banaz Köyü’nde, Pir Sultan Şenlikleri ile ilgili çeşitli etkinliklerin düzenleneceğini öğreniyorum. Dolayısıyla şehre kitaplarını, şiirlerini severek okuduğum yazarların, sanatçıların geleceğini öğrenmek beni müthiş sevindiriyor. Ama şenlik etkinliklerinden önce “Zindandaki Şair” isimli bir tiyatro oyunu var yakında sahnelenecek. Sivas’ta ki amatör bir tiyatro grubunun sahneleyeceği oyunun yazarı Şair Şükran Kurdakul, konusu ise Magosa’da sürgün yaşayan Namık Kemal’in hayatı. Oyunla ilgili kitap Güngör Gençay’ın sahibi olduğu Gerçek Sanat Yayınları tarafından basıldığından, haftaya Şükran Kurdakul ve Güngör Gençay’ın davetli konuk olarak şehre geleceğini de öğreniyorum.

Böylelikle tanışıyorum babacan tavırlı Güngör Gençay ve Şükran Kurdakul ile. Oyundan önce ve sonra beraber sohbet edip rakı sofrasında muhabbet etme fırsatı yakalıyorum. Edebiyata ve şiire olan ilgimi görünce bana adresini ve telefon numarasını veriyor ve böylece iletişimimiz başlıyor.1993’ün Kasım ayında Sivas’tan ayrılıp İstanbul’da göreve başladıktan bir süre sonra kendisini ziyarete gidiyorum. Galata’ da, Kuledibi’nde tavanına kadar her tarafı eski yeni kitaplarla dolu, yayınevinden çok dostların buluşma mekanı olan büyülü yere. Kapıdan içeri girer girmez hafiften bir kitap kokusunun burnunuzu yalayıp geçtiği yere. Bir de Galata Kulesi’nin hemen dibinde, birkaç basamak merdivenle inilen, tabelasında “Yedi Çiçek” yazan küçücük bir kırtasiye dükkanı vardı eşiyle birlikte çalıştırdığı ve ekmek teknemiz dediği. 

Yayınevinde kimlere rastlamadım ki; ressam Balaban’dan Müştak Eranus’a; Leyla Şahin’den Zihni Anadol’a; Yılmaz Elmas’tan Metin İlkin’e, Gülsüm Cengiz’e, Murat Tuncel’e, Zühtü Bayar’a ve daha birçok yazar ve şaire… Sonra 1994 Ekim’inden itibaren yeniden çıkarmaya başladığı Gerçek Sanat adlı aylık Sosyalist Edebiyat ve Kültür Dergisi’ne destek oluyorum ve ardından yazdığım şiirler dergide yer almaya başlıyor. 1994-95 arasında iki yıla yakın dergi çalışmalarına katılırken, sık sık uğradığım Galata’daki yayınevi ortamının, edebiyat dünyası ve ilişkilerini daha yakından tanımama vesile olan katkısını unutmam mümkün değil. 

Sonraki yıllar fırsat buldukça arayıp sormaya ziyaret edip hatır sormaya çalıştım. Arada bir galerilerde, çeşitli resim sergilerinde, anma günlerinde karşılaştığımız da oldu. Her karşılaşmamızda saygılı bir büyüğün dostça yakınlığını hissetim hep. Nesin Vakfı yararına Galata Restoran’da verilen bir yemekte, Osman Bozkurt ile beraberken masasına uğrayıp sohbet etmiştim. “ Bu aralar arayıp sormuyorsun hiç? ” sözüne mahcup gülümsemiştim.  2005 veya 2006’da Eyüp’te bir okulda imza günü için etkinlik düzenlenmesine yardımcı olmuş, Bedrettin Aykın ile birlikte katılmalarını sağlamış; çocuklar, veliler ve öğretmenlerle sohbet etmekten mutlu olduklarını gözlemlemek beni de sevindirmişti.

Toplumcu gerçekçi edebiyata ve şiire bağlıydı. Edebiyatın bütününe belli bir işlevsellik içinde baktığını düşünüyorum. Elbette estetik kaygıyı gözeten bir işlevdi bu. Durmaksızın çalışmak sanıyorum Güngör abinin de içinde bulunduğu kuşağın temel özelliğiydi. Boş oturduğunu hiç görmedim. 1994 yılında “abi kaç yaşındasın” diye sorduğumda “altmış yaşını düzledim” demişti kocaman bir gülüşüyle. Kasım 2005 yılında “Yaşam Çavlanında” adlı şiir kitabını bana ” Muzafferleştirdiği şiirleri görmek istemiyle ve sevgiyle” diyerek imzalamış sevgili Güngör abi. Şimdi kitaplıktan bana armağan ettiği kitaplara bakınca gördüm ve o günleri sevgi ve minnet duygusu içinde bir daha andım. En son sanırım 2010 yılı olmalıydı; Kuledibi’nden Tepebaşı’na çıkan şu an adını anımsayamadığım sokakta rastlamıştım eşi ile birlikte. Yürüme zorluğu çekiyordu. Hastaneye uğrayacaklarını söylemiş, “aha şuracıkta biraz yürüyeyim”  diyerek taksi çağırmamı istememişti.

Vurgunsuz Sabahlara Uyanmak isimli kitabından 1987 yılında kızı Başak Gençay adıyla tüm çocuklara seslenişini anlatan bir şiirinden.

“Seni acılara koyamam kızım

İşte onun için,

Bugünden çabala hiç durmadan,

                                 Usanmadan

Uğraş bin yıl sonrasında

Yaşanacak dünya için.

…..”

Tıpkı Nazım’ın yetmişinde zeytin dikmeyi anlattığı dizelerdeki bakışı ve birey olarak dünyaya duyulan sorumlulukla; kızına, bin yıl sonrasında yaşanacak dünya için çabalamayı öğütleyen sevgili Güngör abiyi, özlemle, saygıyla anıyorum. 22.04.2022 

[email protected]

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.