DOLAR 32,3394 0.18%
EURO 35,1283 -0.17%
ALTIN 2.233,73-0,42
BITCOIN %
İstanbul
11°

AZ BULUTLU

KALAN SÜRE

Kadın derneğinin erkek başkanı ve Osmanlı Kadın Hareketi

Kadın derneğinin erkek başkanı ve Osmanlı Kadın Hareketi

ABONE OL
5 Aralık 2022 15:29
Kadın derneğinin erkek başkanı ve Osmanlı Kadın Hareketi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün internette bir gazete haberine rastladım. “ Çınar Kadınlar Derneği’nin Eskişehir’deki şube açılışında, yerel ES TV’nin kadın muhabiri Meltem Karakaş Kaya, Eskişehir şube başkanı Sema Nur Dilek ile röportaj yaparken kadına şiddet ile ilgili sorduğu soruyu, derneğin erkek genel başkanı olan Hüseyin Akın engelledi” diye başlayıp devam ediyordu. Haberin tamamını okuduğumda, yüzüme acı bir gülümseme yayıldı. Gerçekten garip bir ülkeydik. Geçmiş yüzyılın tarih sayfalarını karıştırdığımızda bu tür garipliklerin yer aldığı sayfaları görüp şaşmamak elde değildi.

Söz konusu gariplikler yüzyıl sonra da devam ediyor. 1920’lerde komünistlikle yakından uzaktan ilgisi olmayan Celal Bayar, Mahmut Esat Bozkurt gibi kimselerin komünist parti kurmasının garip mantığı bugün de işliyor sanırım. Aynı mantık 1916 yılında İstanbul’da Enver Paşa’nın himayesinde “Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyyesi” ismiyle ve üyeleri arasında hiç kadın olmayan cemiyet kurulurken de işlemişti. Ancak, bu durum o zamanın feminist dergisi “Kadınlar Dünyası” tarafından “Kadınları Çalıştırma Cemiyeti Erkeklerin Elinde” başlıklı yazıyla eleştirilmekten kurtulamazken; bugün, Çınar Kadınlar Derneği’nin erkek başkanı, kadın bir muhabirin kadın bir dernek yöneticisine sorduğu soruyu engelleyebiliyor.
Acaba sorsak o kadınlar derneğinin genel başkanı olan sayın muhtereme, Osmanlı kadın hareketinden haberi var mıdır? Pek sanmıyorum. Bu satırların yazarı olarak öğrenci ve eğitimci olarak Türk eğitim sistemi içinde neredeyse ömrüm geçti. Ancak, Cumhuriyetten önce Osmanlı döneminde kadınlara yönelik bir hayli gazete, dergi yayını olduğunu, kadınların onlarca dernek kurduğunu, konferanslar düzenlediğini ilk kez 1990’lı yıllarda bir kitapçıda rastladığım “Osmanlı Kadın Hareketi” (Serpil Çakır,Metis Yay.,1994) adlı kitabı ayaküstü karıştırdığımda öğrenmiş, şaşırıp kalmış ve kitabı hemen satın almıştım.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Cumhuriyetten önce Kadınlara yönelik yayın yapan, bazılarının hem sahibi hem de tüm yazarlarının sadece kadın olduğu dergiler vardı ve bu konuda üniversite dahil o güne kadar hiçbir bilgi edinememiştim. Bu bir eksiklikti. Ayrıca eksikliğin benden mi yoksa siyasal sistem veya eğitim sisteminden mi kaynaklandığı konusu incelemeye değer ama şimdilik konumuz değil.

Kitabı okuyunca öğrendim ki Cumhuriyetten önce kadınlar 40 civarında dergi yayınlamış. Söz konusu dergilerde yayımlanan ve adı geçen kitapta yer alan tartışma, haber, makale, mektup gibi yazıları okuduğumda; özellikle İstanbul, Selanik, İzmir gibi şehirleşmenin görece gelişmiş olduğu kentlerde Osmanlı kadınının, dünya kadınları ile hemen hemen aynı konuları tartıştığı, aynı ihtiyaçlardan bahsettiği ve aynı ortak taleplerde bulunduğunu hayretle gördüm.

Hayretle gördüm diyorum, çünkü o yıllara kadar ne eğitim hayatımda ne de sosyal hayatta Osmanlı bünyesinde kadınların grev yapacak, dergi çıkarıp dernek kuracak kadar bir sosyal örgütlenmeyi gerçekleştirdiklerine ilişkin bir bilgim yoktu. Üstelik şeriat kurallarının geçerli olduğuna inandığım bir toplumda bu tarz gelişmelerin olacağına baştan beri aklım kapalıydı. Ancak kadınların, ağırlıklı olarak 2. Meşrutiyet’den sonra olmak üzere ilki, 1869’da Terakki-i Muhaderat olmak üzere Cumhuriyet’in ilanına kadar kırkı aşkın dergi çıkardığını, dernekler ve kulüpler kurduğunu okuyordum kitapta.
Gördüğüm kadarıyla kadın hareketine bir özgürlük hareketi olarak yaklaşıyorlardı. Hak hukuk, eğitim, çalışma hayatı, toplumsal yaşam, giyim, aile ve siyaset konularında eşitlik talepleri vardı ve bu taleplerini dillendiren yazılar, konferanslar, dayanışma eylemleri düzenliyorlardı.

Aynı zaman diliminde İngiltere’de orta sınıf önderliğinde kadın hareketi “Sufrajet Hareketi”ne, daha doğrusu oy hakkı talebine bürünürken, Fransa ve Almanya’da önderlik işçi sınıfı kadınlarının elindedir. Amerika’da ise kadın hareketi kölelik aleyhtarlığı hareketlerle iç içe gelişir. Kısacası kadın işçiler işsizliğe ve ağır çalışma koşullarına itiraz ederken, burjuva kadınlar ise ekonomik ve sosyal haklardan mahrum bırakılmaya başkaldırırlar.

Osmanlı kadınına gelince, 1882’ye kadar nüfus istatistiklerinde bile yer almazlarken, 1872’den 1907’ye kadar düzenlenen 50 grevin 9’u kadınların çalıştığı iş kolunda gerçekleşmiştir. Feshane grevini 50 kadın işçi örgütlemiş ve bizzat yürütücüsü olmuşlardır.

Terakki-i Muhederat’dan başlamak üzere, Vakit yahut Mürebbi-i Muhederat (1875), Aile (1880), İnsaniyet (1883), Hanımlar (1883), Şüküfezar (1886), Mürüvvet (1888), Parça Bohçası (1889), Hanımlara Mahsus Gazete (1895- Yazar kadrosu tamamen kadın), Alem-i Nisvan (1906) gibi dergiler kadınların yönetiminde farklı sürelerle yayınlanır. 1908 de 2.Meşrutiyet ile birlikte kadın dergilerinin sayısında adeta patlama olur. Demet, Mehasin, Selanik’te yayınlanan Kadın adlı dergi ve 1913-1921 arası aralıklarla yayınlanan Kadınlar Dünyası dergisi en önemlileridir. Bu yıllarda okuma yazma oranı da göz önünde tutularak bakıldığında, dergilerin 3000’e varan tirajlara ulaşması önemli bir durumdur.

Yine Meşrutiyet’ten sonra daha yoğun olmak üzere kadın dernekleri kurulur. Yardım amaçlı, kadının çalışmasına ve geçim sorununa çözüm arayan, kültür amaçlı, ülke sorularına çözüm bulma amaçlı, ülke savunmasına yardım amaçlı, Feminist görüşlü, siyasal amaçlı olmak üzere çeşitli içerikte ve anlayışta kadın dernekleri kurulmuş ve genellikle yukarıda adı geçen dergiler aracılığıyla yayın ve konferanslar gibi etkinliklerde bulunmuşlardır. Ayrıca,1914 yılında üye sayıları on binlere varan kadınlar, savaş süresince cephe gerisinde hemşire olarak görev yapmışlardır.

Rum ve Ermeni gibi dini cemaatlerin kadınları da dahil olmak üzere, özellikle Balkan ve 1. Dünya savaşı yıllarında yardım amaçlı derneklerin sayısında belirgin bir artış olmuştur. Örneğin Edirne’de “Hizmet-i Nisvan” adıyla kurulan dernek 10 müslim ve 6 gayrımüslim kadından oluşuyor ve kurucuları arasında padişah kızları da bulunabiliyordu. Kadının eğitimine, geçim sorununa ve çalışma hayatına katılma amaçlı dernekler kız okulu açma, okulların eksiklerini tamamlama, yoksul ve yetim kız öğrencilere yardım gibi faaliyetleri öne almaktaydılar.

Peki kimdi bu dernekleri, kulüpleri kuran, konferanslar düzenleyen, dergilerde yazan veya dergilere mektup gönderip yayımlanmasını isteyen kadınlar? Doğaldır ki okuma yazması olmayan köylü kadınlar veya şehirleşmenin olmadığı köyden bozma kasaba kadını değil elbette. Az da olsa ticaretin yapıldığı, Müslümanların yanında hatırı sayılır bir gayrımüslim nüfusun da yaşadığı İstanbul, İzmir, Selanik gibi liman kentlerinde yaşayan işçi kadınlar ve eğitimli küçükburjuva ve orta sınıf kadınlardır. Halide Salih (Edip), Aziz Haydar, Ulviye Mevlan, Fatma Aliye, Mes’adet Bedirhan, Mükerrem Belkıs, Nezihe Muhittin, Yaşar Nezihe, Belkıs Şevket gibi eğitimli Müslüman kadınlar, kadının toplumsal yaşama katılması, hak ve hukuku, eşitlik talebi, çalışma yaşamı ve eğitimi konularında yazılar yazar, çeviriler yaparlar ve konferanslar düzenlerler.

Tarihsel olarak kadınları ilgilendiren önemli olaylara gelince; Belkıs Şevket İngilizce ve tarih öğretmenidir. Uçağa ilk binen ve Kadınlar Dünyası dergisinde fotoğrafı çıkan ilk Müslüman kadındır. Yaşar Nezihe şiirlerinde toplumsal konuları işleyen ilk kadın şairdir. Mes’adet Bedirhan profesyonel yazardır, piyesler yazar. 1843 ‘te Tıbbiyede ilk kez 10 İslam ve 26 Hıristiyan kadın ebe olarak mezun olur. 1873’te ilk kadın öğretmenler Darülmuallimat’tan mezun olarak İnas Rüştiyesi’ine atanır. 1879-1880 öğretim yılında ilk kez bir kadın Fatma Zehra Hanım müdire olur. 12 Eylül 1914’te sınırlı da olsa üniversite kapısı kadınlara açılır. Kadınlar matematik, edebiyat ve tabii bilimlerde eğitim görebilme hakkı kazanmışlardır. 1913 yılında kadınların verdiği mücadele sonucu ilk defa 7 Müslüman Osmanlı kadını telefon idaresine memur olarak girer. Üstelik Bedra Osman Hanım müfettiş olmuştur. 1921’e gelindiğinde yalnız İstanbul postanesinde 85’i İslam olmak üzere 90 kadın çalışmaktadır. Yine ilk kez 1919’da Hanımlar Fotoğrafçısı Naciye adıyla kadınlara mahsus fotoğrafhane işletilir.

Tarih bir sürekliliktir. İdeolojik yenilik getiren rejimler süreklilik yerine kopuşu gündemde tutup, kitle kültürüyle bu söylemi yayıp içselleştirmeye çalışsalar da toplumsal olaylarda kopuşun öyle kolay mümkün olmadığı söylenebilir. Bu durum kadın tarihi açısından da böyledir. İlk kadın romancımız Fatma Aliye 1896’da “ Ünlü İslam Kadınları” adlı eserinde, 13.Yüzyılda erkeklere eğitim veren 100’e yakın kadın profesörün varlığından söz eden şaşkınlığını dile getirir. Ben de bir erkek olarak 21.YY’da hala kadın derneklerine başkan olup, kadınların söz söylemelerini engelleyen erkeklerin ve o erkeklerin başkanlığındaki derneklere üye olmakta sakınca görmeyen kadınların varlığına şaşıyorum. Tıpkı bunca ağır baskıya rağmen, mücadele tarihlerinin ve güçlerinin farkında olan İran kadınlarının, Molla rejimine geri adım attırıp Ahlak Polisi’ni (Geşt-i İrşad) lağvettirilmelerini sağlamalarına şaştığım gibi. 05.12.2022

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.