İSTİB’den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Kopuz, son yıllarda sürekli olarak tarımdan ve modern dünyada sürdürülebilirliğin öneminden bahsedildiğini, iklim koşullarındaki olumsuz değişimlerin yakın gelecekte tarım yapmayı oldukça güçleştireceğini, bu durumdan kaynaklanan verim ve hasıla kaybının ülkelerin gıda güvenliğini tehdit ettiğini vurguladı.

Türkiye özelinde önümüzdeki yıllarda gıda üretiminde iklim krizi ve buna bağlı kuraklık ile üretim maliyetleri konusunda önemli bir sınamayla yüzleşilmek zorunda kalınacağını belirten Kopuz, şunları kaydetti:

“Son dönemde ülkemizde ciddi bir kuraklık tehlikesi mevcut. Anadolu toprakları verimliliği ile bilindiğinden Türkiye’de suyun da bol olduğu sanılıyor. Ancak Türkiye, su stresi altında olan bir ülke. Bu sene bazı bölgelerde ciddi sıkıntılar olduğunu biliyoruz. İlkbahar aylarında yeterli yağışın gelmeme tehlikesi gündemde. Ocak ayının ortasına geldik, bırakın kar yağışını, doğru düzgün bir soğuk hava dahi görmedik. Bu yüzden su kaynaklarımız başta olmak üzere doğal kaynaklarımızı daha itidalli kullanmalıyız. Tarımsal üretim aşamasında, başta damla sulama olmak üzere modern sulama tekniklerini bir an önce yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bunun yanı sıra suya göre tarım yapmayı teşvik etmeliyiz. Yani ekilecek ürünleri, su kaynaklarına erişime göre planlamalıyız. Duruma göre, daha az su isteyen veya kurak bölgelerde yetişebilen mahsullere yönelmeliyiz. FAO’nun 2023’ü, Uluslararası Darı Yılı ilan etmesinin altında da benzer sebepler yatıyor.”

“Gıda enflasyonunu frenlemek için de maliyetleri azaltıcı hamlelerin yapılması gerekiyor”

Tarımsal üretimi etkileyen diğer önemli unsurun üretim maliyetleri olduğunu vurgulayan Kopuz, “Maliyetler artınca üretici kendini döndürecek finansmana ulaşamaz hale geliyor, üretimden elini çekmeye başlıyor. Üretim düşünce de fiyatlar artıyor. Hem insanların gıdaya erişimi azalıyor hem de genel enflasyon yükseliyor. Gıda enflasyonunu frenlemek için de maliyetleri azaltıcı hamlelerin yapılması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Kopuz, bunun yollarından birinin de kredi ve sübvansiyonlara önem vermek olduğunu, çiftçiyi kaderine terk etmek gibi bir lüksün bulunmadığını belirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçtiğimiz günlerde çiftçilere yönelik açıklanan kredi paketlerini bu anlamda önemli bulduğunu ve memnuniyetle karşıladığını aktaran Kopuz, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu paketlerden biri Çiftçi Destek Kredisi. Bu kredi, ödemelerini zaten dönemsel olarak alabilen çiftçilerimizin, finansman ihtiyacını dilediği zaman karşılayabilmesi için oldukça önemli. Bu kapsamda, yıllık yüzde 9,75 faiz oranıyla 36 aya kadar ve kişi başına 250 bin liraya kadar kredi kullanılabilecek. Diğer bir paket ise Tarımsal KOBİ Kredisi. Bu kredide, tarım ürünlerini işleyen KOBİ’ler desteklenecek. Böylece nihai malın katma değeri de üreticimizde kalabilecek. Üst limiti 15 milyon lira olan bu kredide, devlet tarafından üstlenen kısmın haricinde, yıllık yüzde 4,75 faiz uygulanacak.

Kredi Garanti Fonu destekli çok kapsamlı bir kredi paketi açıklandı. İşletme giderleri, imalat sanayi, yeşil dönüşüm gibi 14 farklı alanı olan bu paketinin toplam büyüklüğü 250 milyar TL. Burada kefalet oranı asgari yüzde 70 olarak uygulanacak. Aynı zamanda, malumunuz olduğu üzere, EYT düzenlemesi, çoğu işveren üzerinde beklenmedik bir kıdem tazminatı yükü oluşturacak. Yine bu kapsamda, işverenlere 25 milyar TL limitli EYT destek paketi açıklandı. Finansmana erişimi ciddi manada kolaylaştıracak bu çalışmalar için Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ekonomi yönetimine teşekkürlerimizi sunuyoruz.”