DOLAR 32,4504 -0.15%
EURO 34,8290 -0.66%
ALTIN 2.441,260,23
BITCOIN 20713880,89%
İstanbul
14°

PARÇALI BULUTLU

KALAN SÜRE

Masanın ucunda IMF, tetiğin ucunda bir ekonomi bakanı

Masanın ucunda IMF, tetiğin ucunda bir ekonomi bakanı

Türkiye 24 yıl önce bugün bir ekonomi bakanının intihar girişimini konuşuyordu. Hikmet Uluğbay kimdi, neden hayatına son vermek istedi, ülkenin ekonomik görünümü neydi?

ABONE OL
6 Temmuz 2023 22:01
Masanın ucunda IMF, tetiğin ucunda bir ekonomi bakanı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında bulunan tüm siyasi partilerin ve tüm milletvekillerinin özlemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşını, bir Alman vatandaşı kadar müreffeh yaşatmak, bir Alman çocuğunun, bir Japon çocuğunun veya bir Hollanda çocuğunun sahip olduğu imkânlara sahip kılabilecek gerekli her türlü tedbiri almaktır; işte, bunun için de, ulus olarak kaynaklarımızı başından itibaren akıllı kullanacağız”

Hikmet Uluğbay, Devlet Bakanı
26 Haziran 1999
TBMM Genel Kurulu

Doğduğu gün cumhuriyetin ilk Isparta milletvekillerinden Hafız İbrahim Demiralay’ın öldüğü gündü.

Onun gibi hafızlık yapmadı, ABD’de eğitim gördü.

Maliye Bakanlığı Tokyo Büyükelçiliği döneminde Japonya’da yaşadı.

Bülent Ecevit’in ısrarıyla kerhen girdiği siyaset yolunun açılışı 1995 seçimleriydi.

Memleketi Isparta’dan değil ama başkentten seçilmişti.

Önce milletvekilliği sıralarında oturacak ardından sonra Milli Eğitim Bakanlığı kendisine teslim edilecekti.

1996 bütçesi konuşmasında “Para basarak enflasyonla mücadele eden tek ülke, herhalde Türkiye’dir. Bu yöntemle enflasyonu önlemeyi başarırsak, sanırım, ekonomi dalındaki Nobel ödülü bize verilecektir!” diyen Uluğbay’a 3 yıl sonra kendisini ölümün kıyısına sürükleyen Ekonomi Bakanlığı verilecekti.

Milli eğitimin tartışılan bakanı

Hikmet Uluğbay eğer intihar girişiminde bulunmasaydı, muhtemelen 28 Şubat sürecinde ilköğretim süresini 5 yıldan 8 yıla çıkarılmasını belirleyen kanun teklifini hazırlamasıyla hatırlanacaktı.

Bu uygulama, imam hatip liselerinin orta kısımlarının kapatılmasına yol açtığı için muhafazakâr kesimlerce eleştirilmişti.

Özel okulların denetlenmesini sağlamak için Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nu çıkartması ise solcuların tepkisini çekmişti.

Zira bu okullara verilen devlet teşviklerinin eğitimde fırsat eşitliğini bozduğunu düşünenler vardı.

Üniversiteye giriş sınavlarını yeniden yapılandıran Bilkent Üniversitesi’nin eski hocası, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Kanununu da çıkarmıştı.

Bu noktada en çok meslek liseliler ile imam-hatiplilerin üniversiteye girişlerinde katsayı puanlarının düşürülmesi polemik konusu edilmişti.

Yine de Uluğbay’ın Milli Eğitim Bakanlığı süresince iyi hatırlandığı pek çok nokta da var.

1997’de devraldığı bakanlık bütçesinin döneminde iki katına çıkarılması gibi.

O vakitler, henüz emekleme dönemindeki internet kullanımının yaygınlaştırılması için projeler başlatılması talimatı veren kişiydi Uluğbay.

Dönemin muhalefet partilerinin eğitimde kendisine getirdiği eleştirilere “Ulusal gelirimizin yüzde 2,2’sini eğitime ayırırken, bugün Amerika yüzde 7’sini ayırıyor. Amerika’nın önüne böyle mi geçeceğiz; dünyada iddialı devlet böyle mi olacağız? Gelin, ulusal gelirin yüzde 7’sini sağlayacak boyutta eğitim vergisi alıp çocuklarımıza, ilanihaye dünyanın en iyi eğitimini verelim” yanıtını veren siyasetçi, Avrupa Birliği ile eğitim işbirliğinde de anlaşmaların altına imza atan kişiydi.

Ama asıl mesele imzaysa, Uluğbay’ı kuşkusuz asıl tedirgin eden Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılacağı konuşulan anlaşmanın altına atılacak imza ve sabahın ilk ışıklarına kadar sürecek toplantılardı…

“1999”

Tarih 11 Ocak 1999’du.

Türkiye’nin zor zamanlarıydı.

Ülke milenyuma bir kala ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyaydı.

1998’de yaşanan Rusya ve Asya krizleri, Türkiye’nin dış ticareti ve finansal piyasalarını olumsuz etkiliyordu.

Bu durum, 1999’u Türkiye için yüksek enflasyon, bütçe açığı, cari açık, dış borç ve faiz oranları gibi makroekonomik sorunlarla mücadele edilecek bir seneye dönüştürecekti.

Enflasyon oranı yüzde 64,9 seviyesindeydi.

Bütçe açığı gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 16,5’i, cari açık ise yüzde 2,3’üydü.

Dış borç stoku GSYİH’nın yüzde 57’siyken, faiz oranları yüzde 100’ün üzerine çıkmıştı.

Bankacılık sistemini “Ekonominin kan dolaşım sistemi” olarak tanımlayan Uluğbay, 1999’da Esbank ve İnterbank batıp, TMSF’ye devredildiğini görecekti.

Başbakanlık binasının önünde yazarkasa fırlatılmasına ise daha iki yıl vardı.

Tablo ağır, etraf karanlıktı.

Birkaç yıl öncesinde amfide öğrencilere iktisat dersi veren, bürokrasiyi iyi bilen Uluğbay, böyle bir ortamda ateşten gömlek giymiş, ekonomi bakanlığı koltuğuna oturmuştu.

Sene sonunda Türkiye’nin bütçe açığı 16,5 milyar dolara (9 katrilyon 45 trilyon lira) yükselecekti.

IMF ile yeni stand-by anlaşmasının imzalanmasına ise kısa süre kalmıştı.

2001 ekonomik krizinin ilk işaretlerinin verildiği 1999 zordu.

Memleketin hem insanını hem psikolojisini hem de sanayisini altüst edecek 17 Ağustos Gölcük depremi, sonra yüzde 60’larda gezinen enflasyon canavarı, sonra IMF’nin Ankara’ya dayatacağı acı reçete…

Arada az da olsa insanların yüzü gülüyordu elbet.

Galatasaray, o sezon kendisini UEFA Kupası şampiyonluğuna götüren yola çıkmış, Avrupa’nın gölgesindeki Türkiye bir seferliğine de olsa başını öne eğmek zorunda kalmamıştı.

Ama dünün akademisyeni o günün siyasetçisi Hikmet Uluğbay için aynı şeyleri söylemek olanaksızdı.

IMF ile sabahın ilk ışıklarına kadar toplantılar

IMF heyeti sürekli Ankara’dan gidişini erteliyor, toplantı üzerine toplantı yapılıyordu.

Hikmet Uluğbay’ın yanında Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ile Hazine Müsteşar Vekili Cüneyt Sel, karşısında ise Türkiye Masası Şefi Carlo Cotarelli başkanlığındaki IMF heyeti vardı.

Tarih 1 Temmuz 1999.

Cotarelli, gazetecilerin soruları üzerine, “Birkaç saatlik bir görüşmeye daha ihtiyacımız vardı. Onun için açıklamayı erteledik” diyordu.

Görüşmelerden biri sabah saat 04.00’e kadar sürmüştü.

O temasların ardından Türkiye ile Yakın İzleme Anlaşması’nın 6 ay daha uzatılacağı hemen hemen kesinleşmişti.

Görüşmeler esnasında sık sık Washington’la telefon bağlantısı kurulmuş, IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fisher’le “fikir alışverişi” yapılmıştı.

Dönemin gazeteleri böyle yazıyordu.

IMF, Yakın İzleme Anlaşması’nı fon destekli anlaşmaya geçiş için uzatmıştı.

Söz konusu anlaşma Türkiye’nin ekonomik krizden çıkması için IMF’nin tavsiye ettiği politikaların uygulanmasını öngörüyordu.

Bir nevi geçiş anlaşması niteliğindeydi.

Ya da bir başka deyişle Türkiye’nin daha kapsamlı ve mali desteği içeren bir stand-by anlaşması öncesi yapacağı koşullu bir antrenman gibiydi.

Ankara, sosyal güvenlik reformu, bütçe dengesi, tarımsal destekleme gibi konularda atacağı adımları raporlayacaktı.

İktisada bambaşka pencerelerden bakan ekonomistlerin bile üzerinde birleştiği husus altına imza atılacak bu ağır belgenin, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre değil kurumun dayatmalarına göre şekillenen bir sömürü anlaşması olduğuydu.

Neoliberal politikalar uygulanacak, uluslararası sermayenin çıkarlarına uyumlu hareket edilecek, kamu harcamaları kısılacak, sosyal haklar budanacak, kamu varlıkları özelleştirilecek, vergiler artacaktı.

Zaten pek de iç açıcı olmayan toplumsal refah artıp kriz tüm katmanlara yayılarak derinleşecekti.

Emeklilik yaşı konusunda hükümetin sergileyebileceği siyasi manevraların, fon destekli anlaşmanın gerçekleşmesini zorlaştırabileceği bilgileri basına sızmıştı bile.

1992’de eski Hazine Genel Müdürü sıfatıyla verdiği bir röportajda “Bütçe için gelir artırıcı, harcamaları azaltıcı davranılmalı. Memura her ay zam yapılmalı” diyen Uluğbay’ın karşısında yıllar sonra “Memur zammının oranı değil, kaynağı ile ilgili endişemiz var” diyen IMF vardı.

Görüşmeler ağustos ayında Washington’da yapılıp bir karara varılacaktı.

IMF’yle “stand-by” anlaşmasının bu görüşmenin ardından eylüle doğru gündeme gelebileceği konuşuluyordu.

Muhalefetten TBMM’de ağır IMF eleştirileri

Bir yandan enflasyon kırıp döküyordu.

Öyle ki; Türkiye’deki fiyatlar o dönem mesela Arjantin’dekilerden yaklaşık 54 kat daha hızlı artıyordu.

Angola’daki yüzde 268’lik, Demokratik Kongo’daki yüzde 209,68’lik oran bir köşeye bırakılacak olursa dünyada ve gelişmekte olan ülkeler içinde Türkiye enflasyon şampiyonuydu.

Zor olduğu kadar stresliydi.

29 Haziran 1999’da DYP’liler hükümetin politikalarını, dolayısıyla Hikmet Uluğbay’ı hedef alıyorlardı.

1994 ekonomik krizinin mimarı, aynı yılın mayıs ayında IMF ile 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalayıp 740 milyon dolarlık kredi sağlayan, sonrasında ise ek kredi talep eden DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, “Düne kadar 21. yüzyılın yıldız ülkesi olarak tarif edilen memleket bugün zor durumdadır” diyor, IMF ile görüşmeleri sert dille eleştiriyordu:

Hükümet, ekonomiyi de IMF’nin kucağına bırakmış gözüküyor. Bu, bizi, uluslararası dayatma zemini konusunda daha da fazla endişeye sevk ediyor. (…) Henüz kıskaca alınmış değiliz; ancak, gidiş oraya doğru. Çözülecek, tartışılacak ne sorun varsa, ne mesele varsa, yeri burasıdır, meclistir; bir başka yer aramayın. Bütçe, bir taraftan IMF’ye şirin gözükmeye çalışan, diğer taraftan da IMF reçetelerine karşı davranışları içeren çelişkilerle dolu bir bütçedir. Ne IMF ne de diğer finans kurumları, laf cambazlığına, rakam kurnazlığına inanmazlar”

6 Temmuz 1999’da ise genel kurulda kürsüye çıkan bu kez bir başka DYP’li, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’dı:

Şimdi, IMF’ye yalvarıyorsunuz, Dünya Bankasına yalvarıyorsunuz üç beş kuruş bulacağım diye…”

Ümitköy’deki ümitsizlik havası Türkiye ve dünya basınında

Hem hükümet bilhassa Hikmet Uluğbay stresliydi.

Aynı günün akşamı yaşamına son vermek istemişti.

Yıllar sonra Almanya’da ekonomik krizle baş edemeyeceği için kendini tren raylarına atacak olan Hesse Maliye Bakanı Thomas Schäfer gibi değil.

Ümitköy’deki evinde, ruhsatlı silahıyla…

7 Temmuz 1999 sabahı Türkiye ve dünyada gazete ve haber ajanslarında o vardı.

Amerikan Associated Press Haber Ajansı, olup biteni “Türkiye’nin ekonomi bakanı intihara teşebbüs etti” diye duyurmuştu:

Türkiye’nin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay, IMF ile yaptığı görüşmelere ait gizli bir belgenin sızdırılması ve içeriden bilgi ticareti yapılması iddiaları üzerine intihar teşebbüsünde bulundu. Uluğbay, gece yarısı evinin çalışma odasında tabancasıyla çenesinin altına ateş etti. Üç saatlik acil ameliyatın ardından hayati tehlikeyi atlattı. Başbakan Bülent Ecevit, Uluğbay’ın stresli olduğunu ve kendisine destek verdiğini söyledi. Söz konusu gizli belgenin, eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın kuzenine ait bir aracı kuruma sızdırıldığı ve borsada manipülasyon yapmak için kullanıldığı iddia edilmişti. Yılmaz ise belgeyi kendisine Uluğbay’ın gösterdiğini ancak piyasa aktörlerine vermediğini savunmuştu”

İngiltere merkezli The Guardian’da 8 Temmuz 1999’da yayımlanan haberde ise iddialar hakkında şu ifadelere yer veriliyordu:

60 yaşındaki Uluğbay’ın, IMF belgesinin hükümetteki koalisyon ortağı Mesut Yılmaz’ın bir kuzeni tarafından sahip olunan bir aracı kuruma sızdırıldığı haberlerinden dolayı üzgün olduğu söyleniyor. İddiaya göre, firma daha sonra bu bilgiyi kullanarak hisse senetlerini manipüle etti”

Milliyet gazetesi ise Uluğbay’ın intihar teşebbüsü ile ilgili “Sorumlu olmanın dayanılmaz baskısı bir bakanı intihara sürükledi. Prof. Dr. Hikmet Uluğbay, nesli tükenmiş devlet adamlarından biri olduğu için son günlerdeki spekülasyonları içine sindiremedi ve canına kıymaya kalkıştı” yazıyordu.

Uluğbay hakkındaki iddialar

Uluğbay’ın intihar girişimi, İstanbul borsasında yüzde 4’e yakın düşüşe neden oldu.

İntihar girişiminden önce, kendisi hakkında bazı iddialar ve belgeler ortaya atılmıştı.

Bunlardan biri basının da dile getirdiği gibi, Uluğbay’ın Hazine Müsteşarı olarak görev yaptığı dönem olan 1994’te Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizde sorumluluk taşıdığı ve bazı bankalara kaynak aktardığı iddiasıydı.

Bu iddia, dönemin Maliye Bakanı İsmet Atilla tarafından dile getirilmişti.

Bir diğer iddia ise Uluğbay’ın Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirildikten sonra, hazinenin bazı ihalelerinde usulsüzlük yaptığı ve yolsuzluklara karıştığı yönündeydi.

Bu iddia, dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral tarafından soruşturulmuştu.

Tüm bunların yanında Uluğbay’ın adının geçtiği bazı belgeler de basına sızdırılmıştı.

Uluğbay’ın yine 1994 yılında Hazine Müsteşarıyken İsviçre’deki bir banka hesabına 1 milyon dolar yatırdığını gösteren bir dekont gibi…

Bu dekontun daha sonra sahte olduğu ortaya çıktı.

Bir diğer belge ise Uluğbay’ın Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine başladığı gün, Hazine’nin 1 milyar dolarlık ihalesini iptal edip daha sonra aynı ihaleyi daha yüksek faizle yeniden açtığını gösteren yazışmaydı.

Bu yazışmanın da gerçek olmadığı anlaşıldı.

Ama sonuçta Uluğbay intihara yeltenmiş, ilk kabine toplantısında koltuğu boş bırakılmıştı.

Kamer Genç soruyor, Hikmet Uluğbay yanıtlıyor

8 Aralık 1999 Çarşamba, TBMM 21. dönem, 30. birleşim.

Sözü edilen gizli belgenin, eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın kuzenine ait bir aracı kuruma sızdırıldığı ve borsada manipülasyon yapmak için kullanıldığı iddia edilmişti.

Yılmaz uzun süren sessizliğinin ardından belgeyi kendisine Uluğbay’ın gösterdiğini ancak piyasa aktörlerine vermediğini savunmuştu.

Ekonomi bakanının intihar teşebbüsünün bununla bağlantılı olduğu savunuluyordu.

Uluğbay bu kez Başbakan Yardımcısı unvanıyla meclisteydi.

Genel kurulda o dönem DYP’de siyaset yapan milletvekili Kamer Genç sözü bu iddialara getirdi:

Tabiî, ben konuştuğum zaman bazı arkadaşlar şey ediyor… Mesela, IMF ile yapılan görüşmelerden bir tüyo kaçtı bir yere; gazetenin biri -herhalde Hürriyet Gazetesi- yazdı “Bu tüyoyu Mesut Yılmaz verdi” dedi. Sonra, Mesut Bey bir süre sustu, sustu, sustu ki, o sırada, borsa işlemi yapan bir aracı kurumun bundan 192 trilyon lira bir menfaat sağladığını yine gazeteler yazdı. Mesut Bey birkaç gün durdu, ses etmedi. Sonra denildi ki “Hayır efendim, Hazine Müsteşar Yardımcısından değil de, bilmem, Bakandan böyle bilgiler alındı.” Yine, böyle bir ortalık bulandı, böyle susuldu. Bir süre sonra, Mesut beyin, herhalde, bazı konuları çok geç telaffuz etme alışkanlığı olduğu için ‘O bilgileri, ben, Hazineden sorumlu Devlet Bakanından aldım’ dedi. Hazineden sorumlu Devlet Bakanı da buna çok üzüldü, intihara teşebbüs etti; ama, bu olaylar kapandı”

Hikmet Uluğbay söz istedi, intihar girişiminin nedenini açıkladı:

İntihar girişimimin borsa olayıyla herhangi bir ilişkisi yoktur. Sayın Yılmaz’ın grupta yaptığı konuşma nedeniyle, belgeyi benden aldığını açıklamasına üzüntü duyduğumu ifade ettim; ama, bunun intiharımla ilişkili olduğunu açıklamamda ifade etmedim. Bu hususun altını çizmek isterim; bu bir. İkincisi; o olayla ilgili olarak -intihar nedenlerimizi burada ayrıca anlatmama gerek yok, herkes biliyor- borsadaki olayla ilgili olarak, Sermaye Piyasası Kurulu, o tarihteki basında yer alan olayları ihbar kabul ederek incelemesini yapmıştır ve bu konuda herhangi bir spekülasyon olmadığına dair hükümete de bir rapor sunmuştur. Eğer yanılıyorsam, yetkililer buradadır, tashih ederler”

20 yıl öncesinden bugüne öneriler

Hikmet Uluğbay, intihar girişiminden 12 yıl sonra yaptığı bir röportajda, kendisine yönelik yürütülen bir karalama kampanyası olduğunu, bu kampanyanın arkasında ise kimlerin olduğunu bilmediğini söyleyecekti.

Eski bakanlarından Ahmet Kurtcebe Alptemoçin’in “Özal’dan sonra, Kaybolan Yıllar” kitabı için konuşan Uluğbay yaşadığı stresi şöyle izah edecekti:

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle yoğun bir stres içindeydim. 60 milyar dolar borç ödememiz gerekiyordu. Bankalara el konulacağı dedikoduları vardı. Günde bir elma yiyerek, öğle yemeğini geçiştiriyor, geceleri iki saat uyuyordum. Devalüasyon yapılacağına dair Mesut Yılmaz’a bilgi verdiğim söylentisi ortaya atıldı. Ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları ben 24 saat yaşıyor ve çözüm arıyordum. Evinize icra geldi ne yaparsınız. İnsanların bireysel olarak yaşadığını ben ülkem için yaşadım. Bir an geldi o irrasyonel kararı uyguladım”

Uluğbay, bugün 84 yaşında.

Hala yazmaya devam ediyor.

2003’te, cumhuriyetin 100. yılına 20 kala kaleme aldığı “Risk Altında Bir Ülkenin 2023 Yarışı” kitabında ise ekonomide iyileşme ve toplumsal refahı şu cümlelerle tarif ediyordu:

Kamu maliyesini disiplinli bir şekilde yönetip vergi adaleti sağlanmalı. Para politikasında şeffaf, bağımsız ve hesap verebilir bir merkez bankası oluşturulmalı. Dış borcu sürdürülebilir bir seviyeye indirip döviz rezervleri artırılmalı. Dış ticarette çeşitlilik sağlayıp cari açığı azaltmalı. Komşu ülkelerle diyalog ve işbirliğini geliştirip bölgesel barış ve istikrar desteklenmeli. Eğitim sistemini kaliteli, çağdaş ve katılımcı bir şekilde yeniden yapılandırılmalı. Enerji verimliliğini artırmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirilmeli. Tarım sektörünü desteklenip çeşitlendirilmeli”

1994 krizi, Türkiye’nin ekonomik tarihinde unutulmaz bir yara olarak kaldı.

2001 krizi de ha keza.

Bu ekonomik krizlerden ders alınması gerektiği hem siyasi hem ekonomi çevrelerince sıklıkla dillendirildi.

Mayıs 2023 seçimlerine kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz indirme inadı, birçok uzmana göre 1994’te dönemin başbakanı Tansu Çiller’in yaptığı hatayı anımsatıyordu.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve güvenilirliğinin heterodoks politikaları terk edip ortodoks politikalara dönüşüyle yeniden geri geleceğine inananlar var.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ise Türkiye’ye yabancı yatırımcıları çekebilecek bir sihirbaz olduğuna…

Ancak döviz kuru ve enflasyon rekor seviyelere ulaşıyor.

IMF ile yeni bir anlaşma yapılması hükümetin kesinlikle gündeminde olmasa da iktidara yakın duran kimi ekonomistler düşük de olsa böyle ihtimalin varlığından söz edebiliyor.

Peki, Türkiye adı konmamış krizden nasıl sıyrılabilir?

1994’ten, 1999’dan, 2001’den ders alındı mı?

Yoksa tarih tekerrür mü edecek?

Bu soruların cevabını kuşkusuz zaman gösterecek.

Ancak, Türkiye’nin ekonomik istikrar ve refah için acil ve radikal önlemler alması gerektiği tüm çıplaklığıyla öylece ortada duruyor.

24 yıl önce işler yolunda gitmiyor diye intihar teşebbüsünde bulunan eski ekonomi bakanı Hikmet Uluğbay’ın cumhuriyetin 100. yılına 20 yıl evvelden yazdığı reçeteler ise Türkiye’nin döne dolaşa aynı yerlere geldiğini ve benzer ihtiyaç ve ajandalara sahip olduğunu ispatlıyor.

O yüzden belki merhum Süleyman Demirel’in dediği gibi “Dün dündür; bugün bugündür” ama bugün biraz da sanıyorum biraz da dündür.

Kaynakça:
TBMM Tutanak Dergisi, 21. Dönem 1. Yasama Yılı Genel Kurul Tutanakları
1994, 2001, 2008, 2018, 2021: Türkiye’de kriz dönemleri ve dolar kurunun hareketi, Diken
Trading Economy, 1999 Enflasyon Oranları
AKP, Türkiye ve Ekonomik Liberalizm, Prof. Dr. Korkut Boratav ile söyleşi, Haber Sol
IMF ve Türkiye, Eylül 24 2019, Mahfi Eğilmez
Suicide bid by Turkish minister, 8 Temmuz 1999, The Guardian
Turkish minister attempts suicide, 7 Temmuz 1999, AP Uluğbay’ın intihar girişimi, 7 Temmuz 1999, Hürriyet
Özal’dan sonra, Kaybolan Yıllar, Ahmet Kurtcebe Alptemoçin
Türkiye’ de Batan Bankalar Listesi, NeOldu.com
IMF’den intihara giden yol, 8 Temmuz 1999, Hürriyet
IMF Heyeti sabahladı yakın izleme uzuyor, 2 Temmuz 1999, Hürriyet
Savcı: Uluğbay olayı intihar girişimi, 13 Temmuz 1999, Milliyet
Risk altında bir ülkenin 2023 yarışı / Hikmet Uluğbay, 2003
Milli Eğitim Bakanlığı Resmi Web Sitesi
Türkiye Ekonomisi, Wikipedia
Thomas Schäfer, Wikipedia

Dora Mengüç / The Independentturkish

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.