DOLAR 32,6661 0.31%
EURO 35,3964 0.26%
ALTIN 2.505,841,57
BITCOIN %
İstanbul
26°

AÇIK

KALAN SÜRE

Fikret Yılmaz Ocakbaşı  – 4. Levent ve sigaramın dumanı

Fikret Yılmaz Ocakbaşı – 4. Levent ve sigaramın dumanı

Ben de içtim. Hem de az buz değil yirmi sene... Kısa Camel, o zamanlar kısa, uzun ve filtresizi vardı o kadar. Günde en az iki paket! Mavisi çıkınca bıraktım. Camel paketindeki bilmecelere hastaydık biz, dumanına değil!

ABONE OL
3 Temmuz 2024 23:56
Fikret Yılmaz Ocakbaşı  – 4. Levent ve sigaramın dumanı
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Ne yalan söyleyeyim, zevk aldığımı sandığım anlar oldu ama hiç bir zaman en yakın arkadaşım, dostum falan demedim. Bağımlısıydım o kadar. Biliyordum bağımlı olduğumu da. Son tel için en yakın arkadaşını satacak kadar gözümü döndürdüğü oldu, inkar edemem ama ruhumu satacak kadar da ileri girmedim. Cebimdeki son kuruşu asla sigaraya vermedim; otlandım!

Sokaktan geçen herhangi bir insanı çevirip, ateşin var mı diye çok sordum tabi. Stockholm Havalimanı’ndan dışarı fırlarken, elimdeki çakmağı düşürüp kaybedince karların arasında, orada da ateş ateş diye dolandım. Ama o günlerde gürüldeyen bıyıklarımı asla sarartmadım.

Sonra bir gün… Bir gün geldi ve aramız bozuldu. Bitirdim. Kolayca…

İlk sigaramı, Neşeli, tutmuştu bana. Oğlumun şimdiki yaşındaydım; Alibeyköy Ortaokulu’nun duvarının üzerinde, oturuyordu Neşeli ve arkadaşları. Çiçek Abbas zamanları. Çırçır’da, minibüsçülerin son durağı olan kahvede ve kuyruk olup sıraya girdikleri Karadolap Meydanı’nda çekilen Çiçek Abbas’dan bahsediyorum. Duvar yazılarının bile çatıştığı, bizim okulun lise kısmında okuyan manavın oğlu Ali’nin meşhur bir katil tarafından ateşli silahla hemen oralarda, güpegündüz vurulduğu günler.

Kimsenin ne zaman geleceğini bilmediği devrimin, hayaletten hallice ortalıkta boy gösterdiği toplumsal içerikli mevsimdeydik.

Neşelilerin kahvesi ise Karadolap Meydanı’nın aşağısında, minübüs kuyruğunun ardına saklanan derenin üzerindeki fark edilmeyecek kadar küçük köprünün öteki ayağındaydı; abisinin kahvesi. Neşeli okuldan çıkınca kahvehanede garsonluk yapar, hesapları alırdı. O zamanlar bir işinin olması gurur vericiydi, şehirliliğin göstergesiydi, buralı olmaktı, kırsaldan kente akan ve Alibeyköy gibi sanayiye işçi sağlayan gecekondu mahallerine yığılan göçmenler için, yoksulluktan çok protestan ahlakıydı yani.

İlk nefes çektiğim sigara: Birinci ve babamın sigarası Bafra

Neşeli, duvarın üzerinden kalkmadan bana doğru eğilip uzattı sigarayı. Birinciydi galiba. İkincinin olduğu yerde fena sigara sayılmazdı Birinci. Ama daha iyisi babamın içtiği sigaraydı tabi: Bafra. Ne güzel bir yazıyla yazardı adı paketinin üzerinde: Bafra.
Neşeliler şimdi benimle eğleneceklerdi. Bir nefes alıp nasıl tıksırıp öksürdüğümü görüp basacaklardı kahkahayı.

Önce, çok derin olmayan bir nefes çektim sigaradan. Ağzımın içinde acı iğrenç bir tat peydahlandı anında; ama umursamadım. İkinci nefesim epey derin olsa gerek ki duvarın üzerinden sıçrayarak indiler yere. Hiç öksürmemiştim. Biri oradan, sen sigara mı içiyorsun diye sordu şaşkınlıkla. Hayır dedim, hayır, benim babam muhasebeci!

Babam genellikle akşam yemeği vaktinde gelirdi eve. Bilemiyorum, belki de akşam yemeğine beklerdik onu, o gelmeden oturmazdık sofraya yani. Öyle yada böyle hemen her zaman birlikte yerdik yemeğimizi. Konuşurduk: büyük aile meseleleri, küçük dedikodular. Aman bugün neler oldu neler… Ve elbette yarının gündemi.

Açık mutfağı biz keşfetmişiz gibime gelir hep. Yetmişlerin ikinci yarısında mutfakla oturma odasının arasındaki duvarı yıktırmıştı annem. Sofradan kalkıldığında da mutfakla iç içe oturma odasında devam ederdik bir arada olmaya; televizyon karşısındayız tabi.

Ama çok geçmez, babamın başı yana düşer, içi geçerdi. Yanında yarısına kadar içilmiş çayı ve tükenmeden tüten sigarasıyla… Annem parmaklarının arasında kalmışsa, çeker alır, söndürürdü sigarayı. “Koltuğu yakmasın,” değil mi?

Biz yatmaya gidene kadar orada, ağzı yarı açık horlarken, uzun bir geceye hazırlanırdı babam. Sabahın köründe biz ders çalışmaya kalkmadan hemen önceye kadar, kollu Facit mesap makinası ve Amerikan yevmiye defteriyle mutfağın yuvarlak masasına yayılırdı. Yanında yine çay, yine sigara…

Sabah, odaya girdiğimde masanın üzerinden etrafa yayılan duman tabakası karşılardı beni. Ve korkunç bir koku. Annem, üşümeyelim diye sobayı yakardı bir taraftan. Oğulları ders çalışacak! Tutuşan sobanın kokusu eklenirdi, o dumana. O gün bugün nefret etmişimdir işte o kokudan. Tek istisnası, yüzümü gömüp derin derin içime çektiğim, babamın paltosunun kokusudur ki o da başka bir yazının odağı olmayı hak ediyor.

Neşeli’den sonra bir daha sürmedim sigarayı ağzıma. Üniversite bitti, neredeyse tek sigara içmeyen bendim çevremde, Yıldız orta kantinde de, kış bahçesinde de, Barbaros’un balkonunda da. Yüksek lisans yaparken başladım ben sigaraya, neden ve nasıl başladığım başka bir yazının konusudur ama dumanı hep uzaklara savurdum, camı hep açık bıraktım…

Babam neredeyse seksenine merdiven dayadığında bıraktı sigarayı, ağzından burnundan kan geldiği bir yaz akşamıydı. Şişli Etfal’de soğuk su ile gargara yaptırdılar. Kanaması durdu. Tansiyonu düştü. Hastanenin önünde yaktım bir tane. Camel’in mavisi çıkmıştı. Hayatımda bir daha Neşeli’yi görüp iki kelime edememiştim. Minibüslerde üzerinde oturacak bir motor kalmamıştı. Sigarayı bırakmayı işte ilk o gece düşündüm,. Ama önce moraran dudaklarıyla babamı eve bırakmalıydım.

Çok uzamadı zaten . Böyle olmayacaktı, burnuma artık her yerden sigara dumanı çarpıyordu. .
Sigarayı bıraktım.

Eşim, abim, yoldaşlar da bıraktı. Bu hafta babasını kaybeden Güzella ve Tahsin.

Biz bıraktık ama o kokmaya devam ediyor. Özellikle yemek yerken dayanamıyorum sigara dumanına, hâlâ.
Kebapçılardan hiç haz etmiyorum işte bu sigara dumanı yüzünden. Sigarasız bölüm küçüle küçüle kendini imha etti İstanbul kebapçılarında ve çoğu lokantada. Yetmişlerin gecekonduları ne kadar sevimli ise, işgal ettikleri bahçeleri ve sokakları kapatan lokantaların gecekonduları da bir o kadar iğrite edici şimdi. İş o kadar çığırından çıktı, belediyelerle işletmeciler o kadar pervasızlaştı ki, tarihi binaları da gecekonduya çevirdiler; tek özürleri, beyaz pimapenle çevirdikleri o meşhur balkonlar yerine artık atrasit renkli alüminyum kullanmaları.

Tarihi Tünel Geçidi

Belediyemiz sağolsun Smart Beyoğlu karekodu koymuş duvarına: Tarihi Tünel Geçidi. Anlatıyor binanın tarihçesini, geçidin güzellemesini yapıyor. Yapıyor da, tarihi apartmana ismini veren mimari geçiti kapatmaktan imtina etmiyor! Pasaj’a gölgelik yapan şemsiyeler gitmiş yerine tarihi binaya “alüminyum çatı sistemleri” çakılmış.

İçeriden geçmek sigara kokusundan mümkün değil! Beyoğlu’nun tarihi binalarına bunu yapan belediye ve işletmeler, çıkmaları kapatmazlar mı, bahçeleri çevirmezler mi?

Tünel Geçidi İşhanı ve tarihi pasaja yamanan çatı

Fikret Yılmaz Ocakbaşı

Fikret Yılmaz, çok iyi kebap yapıyor, kıyması, Adanası yani, gerçekten muhteşem. 4. Levent’de düzgün bir yeri varmış, gittim: Öğlen. Saat 12:00. Maslarda beyaz örtüler. Ortalık tertemiz. Soğutucular sonuna kadar açılmış, içerisi serin ama tavandan sıcak vuruyor. Burası bahçeymiş bir zamanlar ama her yanı kapatılmış, tavanı da. Epey inşaat yapılmış, bahçeden geriye bir şey yok kalan, sadece beton, servis masaları var tuğladan örülmüş. Kalanı cam ve alüminyum profil.

Özetle, açılabilir süsü verilmiş, cam, beton ve alüminyum. Belediyeye göre de açık alan ya, sigara serbest. Sigarasız bölüm? Yokmuş. Her yer sigaraya tahsis edilmiş; her yer dumanaltı.

Fikret Yılmaz Ocakbaşı – 4. Levent, sigara içilen açık alan

İnsanların en son tercih edeceği en sıcak tarafa oturdum. Salata, ciğer ve kebap ısmarladım. Dalga dalga sigara dumanı gelmeye başladı burnuma.

Etler tuzlu ama şikayet edemem. Hem kebap hem de ciğer şiş çok çok iyi.

Kebaba çatalı vurunca dağılıyor, et lezzetli ve sulu. Kapya tam entegre edilememiş, dökülüyor ama lezzetten çalıyor mu? Sanmam.

Ciğer son yılların en iyisi. O da tuzlu ama yumuşak, çok pişmemiş, hiç yanmamış. Ocakçı iyi. Ciğer iyi. Yağları muhteşem.

Ancak dalga dalga yayılarak artan sigara kokusu eşliğinde bitiriyorum yemeğimi, saat 12:45. Bir daha gelmem dedim. Nefesini tuta tuta yemek yenir mi!

Fikret Yılmaz Ocakbaşı- Kebap ve ciğer muhteşem

Fikret Yılmaz Ocakbaşı 4. Levent

Konaklar, Selvili Sokağı A blok No:11B/1

05302544454

Değerlendirme

Lezzet 9/10 (10 en iyi)

Fiyat: 7/10 (1 en ucuz)

Servis 7/10 (10 en hızlı)

Ortam 4/10 (10 en huzurlu)

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP